AkıtmaRomanda Bugün Söz Dizimi

Behiye Malkoc
4 min readNov 14, 2023

8 Kasım 2023
24 Rebiyülahir 1445
26 Teşrîn-i Evvel 1439
Çarşamba, 09.02

Hep yav defter diye başlamışım ben sana yazmalara. Yav defter, sen benim çantamda taşıyabildiğim hafiflikte, yolda, çarşıda, dışarıda imdadıma yetişen dünlüğümsün. 4 Ekim 2021 Pazartesi’de almışım seni. Emre ile yürümüşüz; o metrobüs, ben Kadıköy yolcusu. Senden iki tane almış yeşil olanı Emreme vermişim. (Emre’m yazılışına karşıyım. Benim olan şey nasıl apostrofla ayrılır benden.) Sarısen bende kalmış. Çok yazmamışım ama sana. Yolda, orada burada, küçük çantaların defterisin sen çünkü. Seksen peyc notbuksun hepi topu ve bitmemişsin. Dedim ya yolluksun sen. Küçük çantaların sarıseni. Şimdi bilgisayara yazdığım bu satırlar sende yok. Pazartesi sana yazdıklarımı buraya aktarmak üzere girdim ve bu girizgâhı uygun gördüm. Senin için de bir sakıncası yoktur umarım sevgili sarıdünlük.
***

Yav defter diye başlamışım sana yazmalara hep. Dün podkestte İshak Reyna dedi ki “Türkçenin dilsel olarak iyi kullanımı, düzgün kullanımı siz Türkçe öğretmenlerinin işi (burada bir anısını anlatıyor konuşmacı, hitap ettiği Türkçe öğretmenleri kitlesi, yer bir dil bayramı şeysi podkesti -Ben Okurum Deniz Yüce Başarır- dinleyince boşluklar dolar) biz yayıncılar yani edebiyatçılarla meşgul olanlar için bunun bir önemi yok. Hatta biz bozarız onu. Yani yazarın üslubu bozar onu. Yazar kendi üslubuyla öyle bir gerçeklik, öyle bir Türkçe yaratır ki o zaten. O yazarın olur zaten. Dolayısı ile bir edebiyatçı için söz dizimine uygunluk birincil bir öncelik olamaz.”

Neticede yazanın oyuncağı nedir. (Cevabı bilinen sorular soru mudur ki “?” konsun sonuna.) Kelimeler. Onları hep kurala göre dizerse ne manası kalır oyunun. Düşün Legolarınla hep şato yapmak zorundasın kural bu. Ne sıkıcı. Seni kerata işine geldi di’mi. Tam senlik çünkü böyle hercai açıklamalar. ((ﻫﺮﺟﺎﺋﻰ) Hercai, Farsça: Bir şey üzerinde sürekli durmayan, sözünden, kararlarından dönüveren, sebatsız, kararsız -kimse-. Ama bu olmadı ki burada o zaman. Olsun ben, kural esneten anlamında koydum bu kelimeyi buraya.)

Teyze pek bir baktı. Çok mu ses çıkardım acep. Bu da kulağında kulaklık, kamuya açık yerde yazmanın, dinlemenin handikapı cicim. Türküye eşlik ediyor ve kendi sesimin desibelini duymadığımdan çevreye verdiğim rahatsızlığı zerre miskal işitmiyorum. Bu sesle. Hee, bu sesle. Seviyorum ne yapayım. Sesim güzel değilmiş, duyanın kulağına yazıkmış. Ne gam. Böyle yaşayanlar var biliyor musun. Evet biliyorum. Bazen maruz kalıyorum hatta kalıyoruz. Kulaklarında, kalplerinde, gözlerinde tıkaç. Kendinden başkasına hatta kendi sesine sağır. Neyse ya ben bunu demeyecektim ki. Git sesini eğit. Yav bi’ git yazacaklarımı karıştırma, unutturma bana zihin misin Hünkâr mısın nesin. Peki ama sen neden alttan konuşanın Hünkâr üstten yazanın Behiye olduğuna hükmediyorsun ki. Ya neye hükmedeyim. Şu hayatın kaymağını Behiye yedi. Acısını Hünkâr içti. Behiye en fazla aşk acısı çekti. Hünkâr öyle mi ama. Ay Behiye nasıl yorgun, nasıl ajite cümleler bunlar. Yav boş ver Hünkârım ben senim sen benim hepimiz benim. Sen olmasan ben olmazdım. Behiye büyümelerini, evrilmelerini sana borçlu. İyi ki varız hep bile. Dün anneme uğradık. Güzel, seni çok özledim. İki yıl oldu sade rüyamda gördüm. Kimbilir (Bu bence de bitişik yazılmalı, retorik sorular bitişin de yazılın!) daha ne kadar var vuslata. Anneme gidelim, uğrayalım falan diyorum ya Mehmet de öyle diyor. Annene uğrayalım geçerken. Böyle konuşuyoruz. Annemin yeni evi öyle güzel ki; ışıklı, manzaralı (Kök: Nazar (نظر) Bakış, bakma, göz atma. Oradan oluyor manzar: (ﻣﻨﻈﺮ) Görünen yer, görünüş. Sonra da oluyor mu sana manzara (ﻣﻨﻈﺮﻩ) Gözle görülen, bakılıp seyredilen yer, mevki. Göze hitap eden şekil, biçim, görünüş. Gel de sevme bu dili, dilleri…) manzaralı, şehrin en güzel yerinde. Tam da istediği gibi. Ne üzülmüştü önümüzdeki köşkvari ev yıkılıp da apartman olunca. Ana caddeye paralel yan cadde de olsa görünen yol, hareketliydi neticede geleni/gideni, geçeni/konuşanı boldu ve annem artık göremiyordu orada biriken hikâyeleri. Hikâyeli bir kadındı annem, hikâyeleri severdi. Bir alemdi, ince esprili, şen. Arkadaşlarım bayılırdı. Güldoş derlerdi. İstemediği şeyleri yaptığımda küsebilirdi bazen bana ama ne yapsın korkardı elinden kayıp gitmemden. Annelik böyle bir şey bebeğim hamurun kulak memesi kıvamını bulana dek korkuların sana olmadık şeyler yaptırabiliyor, içinden canavar çıkarabiliyor. Kendimden biliyorum.

Şimdi mesela şu geldiğim noktada cümlelerim düşük, devrik, girişiktir eminim ki. Serbest çağrışımla gelişine yazdım ve fakat diyebilir misiniz ki bu yazı olmamış. Diyemezsiniz. Ben de diyemem yar diyemem. Perişan bir metin değil çünkü. (Aferim bu sefer türkünün sözlerini iyi yedirdin metne.) Bir duygusu/derdi/meselesi var yani. Yazarken beni böyle ağlatıp pek çok âna, duyguya götürdüğüne göre bu metin bence oldu. Varsın sözü sırasına göre dizmemiş olayım. N’olur ki. Yani bu konudaki temel fikrim, temele gerek yok, fikrim demek yeterli, evet. Bence yazarın; bu söz diziminden haberdar olmak, bilmek şartıyla önceliği olmayabilir. Ne dedim ben. Yani ustama katılıyorum. Hadi ya. Şirin şey seni. İyi ki katıldın fikre değer kattın. Aşk olsun. Demek istiyorum ki bu fikre ilave ile. Evet yazan kişinin önceliği söz dizimine riayet olmayabilir hatta olmasın amma ve lakin bu kuralları haiz olsun. Bilsin ki bozarken edebini takınsın. Bozmanın da bir adabı var di’mi ama, öyle gelişine, fütursuzca olursa, hizmet hakikatin önemsizleştirilmesine olur ki yazık olur.

Bence.
Oldu.
İyi günler.
10.06, PazartesiÇibo, Bahariye6 Kasım 202322 Rebiyülahir 144526 Teşrinievvel 1439

--

--