AkıtmaRomanda Bugün Ölsem
7 Ekim 2023 22 Rebiyülevvel 1445 24 Eylül 1439
Sabah ne güzel bir konu vardı aklımda. Keşke geldiğinde yazsaydın. Evet canım ya, neyse. Şimdi yazasım gitti. Bazen çok dolu oluyor insanın kalemi pıt pıt akıta akıta geziyorum öyle zamanlarda söylüyorum bazı kısım kişilere onlar yazıyor kendi fikirleriymişçesine. Cesine, çesine… Nesine yar nesine ölürüm ben sesine, bi’ daha da demem. Deme dersin. Hem belki yazmak onun nasibidir de Allah seni aracı kılmıştır sana söyletmiştir onun yazacağını.
***
Ne yazıyormuşum nerede kalmışım hangi duyguda hangi olayda. Ah ya işte böyle kalakalıyorsun. Bir oturuşta yazmayınca. Bi’ çevirip arka sayfaya baksam mı nereden akmış yazı, ona göre sürdürsem. Aman boş ver bugün yeni bir gün. Yeni bir gün yeni bir sayfa. Yeni bir gün de, sayfanın üçte biri bitmemiş ki! Ee tamam oradan, kalınan yerden devam et o zaman. Hem sayfa bitmiş olsa defter bitmez defter bitse başka defterler var derken nefesin bitene kadar gider bu böyle. İyisi mi sen yeni geleni söyle yeni gelen günde. (Eski gelen gün mü var ki yeni gelen diye basıp duru üstüne. He var.)
Nefesin bitince bitiyor mu ki. (Bu mukiler bende hep muallak. Bitiştirsem mi ki…) Yok anam bacım onda da bitmiyor. Bunun yıkanması var yunması var oraya uyanması var. İnanıyorsan. İnanıyorum. Biliyorum. Neyse onu demeyeceğim. Diyeceğim biten bir şey değil dünya ve dünya üzerindeki cümle yaratılmış, dönüşen, evrilen bir şey. Bitmek yok. Sürekli olmada sürekli formdan forma değişmede akmada bu hal beni hayran bırakmada. (Bknz. N.H.R.)
Allah’ın yaratmalarına hayran olmamak mümkün mü. Değil. Çok seviyorum Allah’ım seni sen de çok sev beni. Âmin. Adı dilimden bir kez olsun geçmiş bütün iyi kullarını çok sev. Âmin. Kalbinde bir zerre iyilik tanesi bulunan kullarını çok sev. Âmin. Eşimizden ayırma, yolumuzu şaşırtma, doğru bir katarda yol aldır bize. Âmin. Bak bu kalem böyle bir şey. Onun için üzerine/adına yemin var. Alıyorsun eline sanıyorsun ki kontrol sende. Değil a benim canım değil o kendi kelamını döküyor, cisimlendiriyor. Bugün doluyum. Dörtte uyandım. 10 Ekim 2023 26 Rebiyülevvel1445 Salı. Elan 8.22 sabah sayfaları yazıyoruz. İsrail üç gündür vuruyor masum insanların evlerine, başlarına, çocuklarına bomba yağdırıyor. Böyle zamanlarda ayağımın altı sallanıyor. Kopuyor bağım gerçekle. Hikmet ve nasibe sığınıyorum gerçekten kaçıp. Doluyum her anlamda. Bir tansiyon düşüklüğü (normalde 8:5, 9:6 falandır, düşün yani daha düşüğü ne ola ki) halim var nicedir. Bugün epey. Ondan mı bugün posta günü olduğundan mı bilmem canım sıkılıyor. Ama bu türkü sözü buraya uymadı sanki cicim. Güzel ilişmedi. Yazarken dinlediğin her türkü yazıya doğru yerden ilişmedi mi olmuyor. Bu cümle de olmadı bence. Ne yapayım. Olmasın bazen. Bazen oldurarak bazen oldurmayarak nimet verir Allah. Olduran öldüren… Öldüren dedim de, bugün kalemi elime alış sebebim bu: “Bugün ölsem…” le başlayan bir yazı yazmak. Bak kalem nasıl da getirdi akarken konuya seni. (Biip, kelime tekrarı. Dııt o kadar olur abartma.)
Emre 6.45’te kalktı, Mehmet giderayak öptü onu. Ben öptüm Emre’yi. Gözlerim doldu. Mehmet’i yolcu ederken artık bildiğin ağlıyordum. Mehmet eliyle hayırdır işareti yaptı asansöre binerayak. Omuz silktim. Kapadım kapıyı cama gittim. El salladım ve zihnimde dönmeye başladı:
Bugün ölsem Mehmet ile Emre “Hissetmiş gibi dolu gözlerle uğurladı, bir başka sarıldı,” derler. Başka başka… Akşama ders var, link gelmeyince kızlar merak eder. Biri yazar mı “Behiye öldü, ders yok.” Leylan “Ay keşke dün buluşsaydık bak görüyor musun görüşemedik,” der. Mayalayamadığım süt öylece kalır dolapta. Ekşi mayam, bebeğim “Bugün ama beni beslemen lazımdı Ayıpçı Behiye,” der. Platese gidemeyince hakkım yanar. Manuel terapist ne der bilemedim. Randevu saatimi başkasına verir. Kol kası yırtığım önemini yitirir. Yeni ayakkabılarımı hayrıma verirler. Gerçi benim eşyam eskimiyor. Üniversitedeyken Arzu ile aynı kazağın farklı renklerini almıştık. Evlendiğimde hâlâ o kazağı giyiyordum ve bu Arzu’yu kızdırıyordu. Hepsini verebilirsiniz hayrıma ezcümle. Kitaplarımı Emre ile Ayşe pay eder. Kalem, defterleri de… Öyle dudağını bükme Emrem. Arzu dedim de bugün ölsem nahak yere gidişine yanar mı içi. Hoş iyi ki de gitmiş. O da ayrı. Bugün ölsem dün telefonda konuştuğum birkaç kişi “Ama daha dün konuştuk telefonda,” derler. Sanki dün telefonda konuşulanlar ölüme karşı sırlanıyorlarmışçasına. Bugün ölsem Fatma hocam tüh, der yeni kitabı göremeden gitti. Ya da demez. Hatim başlatır belki arkamdan. Kesin başlatır. Tuba, Emine, Figen, Ayşen de başlatır. Kim bulur acaba beni; bu baş dönmesi, bu uyuşma bir pıhtı atmasıysa ve fücceten gidişime sebepse. Nefesim bittiyse. Mavi/gri eylül bulutları özler beni. Çantalarım, namaz borçlarım, okuyamadığım kitaplar, gidemediğim Selimiye Camii…
Bugün ölsem Alkım’ın imza gününde gördüğüm eş, dost, ahbap da ay daha yeni gördük, hayat çok boş, falan derler. Daha yeni görülenler, ay dün yolda rastlanılanlar, telefonda konuşulanlar ölemiyor mu daha dün konuşulanlar, görüşülenler, kahve içilenler… O konuşma, görüşme ne kadar koruyabiliyor ölümden, konuşulanı.
Bugün ölsem. Allah’ım inşaallah benden memnunsundur. Sevdiğin şekilde gelmişimdir. Çarşamba buluşur belki benim için yazar NBDY. Ya da bir süre buluşmaz, biriktirir öyle yazarlar. Duygu iyi ki ertelememiş de pazartesi buluşmuşuz, az da olsa gördüm onu, der. Mehmet Ankara’yı iptal eder. Emre sınava çalışmaya ara verir. Nereyi kazanır acaba. Nihai kazancı bol olsun hazinemin. Ya da derse verir kendini, çalışarak unutur. Unutur mu. Unutulmuyor da işte devam ettiriliyor bir şekilde.
Yoksa anlam yüklediğin her şey birer kandırmaca mı yok mu aslında hiçbiri. Kardeşlik, bağ, sadakat, bulutların güzelliği, samimiyet, acı, vapurların şiirselliği, dostluk… Sen görmek istediğin gibi mi görüyorsun. Ya da var da üzeri mi örtülüyor bazen.
Tartışma. Söyle. Bırak. Sözü uzatma.